Blade Runner 2049

16:18


Blade Runner'ın yeni filmi vizyona girdiğinde önce ilkini izlemem gerektiğini düşünmüştüm. Ama film sinemadan kalktı üzerinden bir yıl geçti ve ben anca izleyebildim ilk filmi. Bu incelemede hem eski hem de yeni filmi art arda izlemiş biri olarak yorum yapacağım. Ama konudan bahsetmek yerine neler hissettiğimden bahsetmek istiyorum öncelikle.

Ayrıca ilk filmin 1982 yapımı ve ikincisinin de 2017 yapımı olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim.

Blade Runner dünyasının teknolojisini ilk filmde ellerinden geldiğince yansıtmaya çalışmışlardı. Ama hemen ardından ikinciyi izleyince sinemacılığın da gelişmesiyle birlikte yaşanan artış artış beni adeta mest etmişti. Her sahnesine ayrı ayrı bayılmıştım. Çekim kalitesi de arttığı için film beni adeta büyülemişti. Çünkü ilk filmle birlikte kafamda oluşan dünya; karanlık, umutsuzluklarla dolu ve ıslaktı (sürekli yağmur). Ama ikinci film oldukça kuru ve aydınlıktı. Bu yüzden ilkinin hemen üstüne izleyince içim açıldı diyebilirim.

(1982)

İlk filmi izlediyseniz bu filmde de aynı dünyada olduğunuzu hissediyorsunuz. Ama aradan yılların geçtiğini ve birşeylerin değiştiğini de fark ediyorsunuz tabi. Direkt ikiyi izleyenler için ilk filmin kısa bir özetini geçeyim önce.

(2017)

Replicant diye adlandırılan üretilmiş insanlar var. Ama bunların insan olmadığı özellikle vurgulanıyor. Filmin sorgulatmak istediği şey de burada başlıyor aslında. Sadece özel bir göz testiyle insan olup olmadığı anlaşılan bu canlılar için neden insan diyemeyiz, neden insan gibi haklara sahip olamazlar? Çünkü tümüyle insana benziyorlar ve insan gibi düşünebiliyorlar. Bir süre yaşadıktan sonra çeşitli duygular da geliştirmeye başlıyorlar üstelik! Ama bunların üretilme amaçları; dünya dışında köle olarak kullanılabilecek, insanlara göre daha güçlü, daha dayanıklı ve daha zeki işçiler yaratmak. Ama bu kadar ayrımcılık ve zorlama sonucunda bunlardan bazıları isyan ediyip dünyaya dönüyor ve burada kaçak hayatı yaşamaya başlıyorlar. Bunlar kaçak ve isyancı konumunda oldukları için Blade Runner denilen özel polis güçleri tarafından bulunup öldürülüyorlar -veya filmde denildiği gibi 'emekliye ayırılıyorlar'-.

(Deckard)

İlk filmde Deckard (Harrison Ford), bu dünyaya dönen grubu avlamakla görevlendiriliyor. Bu sırada replicantları yapan -veya üreten- Tyrell şirketine araştırma için gittiği sırada şirket yöneticisi Eldon Tyrell'in asistanı olan Rachael ile tanışıyor. Rachael'in daha gelişkin bir replicant olduğunu tespit ediyor. Film ilerledikçe tuhaf bir aşk yaşamaya başlıyor Rachael ve Deckard ikilisi. En sonunda Deckard tüm kaçakları bir şekilde hallettikten sonra işi bırakıyor ve kanunlara aykırı bir şekilde aşık olduğu Rachael ile birlikte kayıplara karışıyorlar.

Gelelim ikinci filme.


İkinci filmde de yine avlanması gereken bir replicant grubu var ama bu sefer onları avlayan Blade Runner'ın da bir replicant olduğu bilgisi filmin daha en başından söyleniyor. Bu da akıllara, ilk filmde oldukça uzun tartışmalara sebep olan "Acaba Deckard da mı bir replicant dı?" sorusunu tekrar gün yüzüne çıkarıyor ve kafalar karışıyor daha ilk dakikalarda.

Bu sefer Blade Runner'ımızın adı 'K' (Ryan Gosling).  İlk filmde Eldon Tyrell ölmüş, Tyrell şirketi batmış ve replicant üretimleri de yasaklanmıştı. Bu filmde yeni bir Tyrell'imiz var ve üretimlere yeniden başlıyor. Posterdekileri soldan sağa sayacak olursam; Wallace (yeni Tyrell), K, Deckard ve K'nın hologram sevgilisi Joi.

Ryan Gosling'i de ilk defa bu filmle tanıdığımı itiraf etmeliyim. Ama oyunculuğuna bayıldığımı söyleyebilirim. İzlemden önce çok itici ve gıcık geliyordu nedensizce. Ama şu an favori oyuncularımdan olmayı başardı kendisini tebrik ediyor başarılarının devamını diliyorum.

Bu filme de kısaca bir giriş yapıp devamını size bırakayım.

K'nın bir yandan görevini yapıp bir yandan da kendince durumu sorgulamaya başlaması bu filmdeki hikayemizin konusu kabaca. Son ana kadar emin olamayacağınız bir durum bu filmde de var, ilk filmde Deckard'ın replicant olup olmadığını çoğumuzun sorguladığı gibi. İyi seyirler...




You Might Also Like

0 Yorum